Mehmet Fatih Erdoğan
Allah Elbette Hesap Soracak
Allah Elbette Hesap Soracak
Ara sıra arayıp duasını aldığım emekli ama hala düzen vermesi için bağlara, bahçelere götürülen ziraat teknisyeni bir büyüğüm var. Kendisi 70’li yıllarda Ziraat Bakanlığında teknisyen kadrosuyla işe başlamış. Maraş Teknik Ziraat Müdürlüğü emrine ve oradan da Afşin İlçesi Tarım Müdürlüğüne atanmış. Yurdun çeşitli bölgelerinde 40 yıla yakın hizmet etmiş ve emekli olmuş. Geçtiğimiz günlerde hayır duasını almak için ziyaretine gittim. Tarım ve hayvancılık üzerine Neler neler anlatı bana. İşte anlattıklarından aklımda kalanlardan bir bölüm:
Göreve başladığım yıllarda verimlilik açısından Meksika buğdayının ekimine çok önem veriliyordu. Yerli tohum ile Meksika tohumunun farkını dağ taş gezerek çiftçilerimize ve köylülerimize anlatıyorduk. Kardeş kuruluşumuz olan ve aynı binada mesai yaptığımız Veteriner Müdürlüğü de o yıllarda hummalı bir şekilde çalışıyordu. Bir yandan Doğu Anadolu Kırmızısı olarak bilinen yerli büyük başları tohumlama suretiyle melez bir kültür ırkına çevirmeye çalışırlarken, bir yandan da hayvan üreticilerine kültür ırkı olan süt ve et veriminde daha iyi olan Simental ve Motofon ırklarını öneriyor alımları için krediler verdiriyorduk.
Uzun çalışmalar sonunda amacımıza ulaşmıştık. Birkaç yıl içerisinde dağlarımızda ve ovalarımızdaki verimli otlaklarda otlayan büyük ve küçükbaş hayvan sürüleri emek verenlerin yüzünü güldürmeye başladı. Vatandaş memnun ve mutluydu. Hayvanı, eti, sütü ve yapağısı aranıyor ve para ediyordu. 1970 yılı nüfus sayımında ülkemizin nüfusu 35 milyondan az biraz fazla çıktı. Bu nüfusun 13 milyon kadarı şehirde, 22 milyonu ise kırsal kesimde yaşıyordu. O yıllarda ülkemizin büyük ve küçükbaş hayvan varlığı ise 86 milyon kadardı.
Allah sayımızı artırsın, geçen zaman içerisinde nüfusumuz iki kat artarak 85 milyona ulaştı. Küçük ve büyükbaş hayvan varlığımız ise iki kat azalarak 58-60 milyona düştü. O yıllarda Nüfusun çoğunluğu kırsal kesimde yaşardı. Şimdi ise köyler boşaldı. Köyde yaşayanlarda ihtiyaçlarının tamamını şehirden temin eder hale geldi. Pahalılığın, yoksulluğun ve yokluğun nasıl oluştuğunu anladın mı Fatih Hoca? Diye sorudu ve devam etti:
Tahıl ambarı olarak bilinen ülkemiz ne acıdır ki, buğday ithalinde dünyada ikinci, ayçiçeği ithalinde dünyada birinci sırada yer alıyor. Artan, akaryakıt, tohum, ilaç, gübre girdileri astronomik rakamlara ulaştı. Kırsal kesimde ekip biçecek nüfusunuzda kalmayınca fiyatlar aldı başını uçtu gitti. Çok acil ve akıllı tedbirler alınmaz ise halimiz çok kötü olacak. Ülkemiz ürettiği ile beslenen ülkeler statüsünden tamamen çıkacak. Bakanımız, her ne kadar paramız var ‘eti de sütü de ithal ederiz’ dese de ben korkuyorum arkadaş diyerek sözlerine devam etti:
Sen yabancı değilsin hoca; Ben bu yaşıma geldim böyle bir pahalılık görmedim. Bir şeyler almak için gittiğim çarşıdan, pazardan ve marketten hiçbir şey almadan gerisin geri evime dönüyorum 70’li yıllardan beri şükürler olsun çalışıyorum. Elim ekmek tutuyor. O yılları çok iyi hatırlıyorum. Yaşadığımız anarşi ve kriz dönemlerinde bazı mallara erişim zorlaşsa da, kuyruğa girilerek alış veriş yapılsa da sonunda eve birkaç kese kâğıdıyla gidiyorduk. Şu an ise çarşıda ve pazarlarda hiçbir mal sıkıntısı yaşanmıyor. Ama benim gibi bir emekli maaşıyla geçinmeye mecbur olan dar gelirliler hiçbir şey alamıyorlar diyerek konuşmasına ara verdi. Birkaç dakika ne O ne de ben konuşabildim. Belli ki yaşadığımız ekonomik sıkıntılar herkesi yorduğu gibi bizi de yormuştu. Benden ses soluk çıkmadığını görünce konuşmasına devam etti:
Beni tanırsın Fatih Hocam; siyasetle, yalanla dolanla işim olmaz. Doğruya doğru, eğriye eğri diyen bir adamım. İnan bana işler iyiye gitmiyor. Ülke iyi idare edilmiyor. Zengin daha zenginleşirken, fakir daha da fakirleşiyor. Gençler iş bulamıyor. Ekonomik bağımsızlığa erişemeyen yavrularımız evlenemiyorlar. Geleceğe dair umutları her geçen gün daha da azalıyor. Bırakın başını sokacak bir ev satın almayı, işine gidecek bir araba sahibi olmayı bu gençler kiralık ev dahi bulamıyorlar. Ne yazık ki bu söylediklerimi ima eden bazı Bakanlar, ekran karşısında azarlanıyor. Bazı Milletvekilleri ise ömürlerini verdiği siyasi partilerinden kovuluyorlar.
Hak ve hakikatin söylenmediği, konuşulmadığı yerde huzur da olmaz, mutluluk da. Hak ve Hakikatin konuşulmadığı yerlerde ancak zulüm olur Fatih Hocam. Allah zulüm yapanları, yalan söyleyenleri, kul hakkı yiyenleri, kibirlenenleri, böbürlenenleri ve halkını Allah’la kandıranları sevmem buyuruyor. Allah muhafaza buyursun diyeceğim ama vatandaşlarına bunca sıkıntıları yaşatan idarecilerin sonu pek hayra alamet olmayacak gibi gözüküyor, diyerek sözlerini noktaladı. Dostumun yanından ayrıldığımda içimi bir huzur kapladı. Allah’ın zalimlerden hesap soracağını duymak beni rahatlatmıştı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.