Gülay Doğan
Takvim yaprakları hızla düşüyor.
Takvim yaprakları hızla düşüyor.
15 gün sonra 2025’i de uğurluyoruz. Seneye bugünleri görür müyüz, bilinmez… Allah ne kadar ömür verdiyse o kadarını yaşayacağız.
Ama şunu çok net söyleyebilirim:
2025’te en çok canımızı yakan, yanar döner insanlar oldu. Sözü başka, yüzü başka olanlar… Rüzgâr nereye eserse oraya savrulanlar.
Bakın dostlar;
Kuru hayallerin peşinden koşmayın. Bu fani dünyanın içi çoğu zaman boş. Kimseyi kırmaya, dökmeye değmez. Ekonomik kriz mi var? Var. Bu sene de böyle oldu. Ne diyelim…
Bazen bir selam, bazen bir dua, bazen de içten bir gönül alma…
İnsana dünyada en çok bunlar iyi geliyor. Eğer bir şey kalacaksa, insanlık kalsın.
Hastanede yatan bir dostun hatırını sormak, kırk yıllık bir hastaya “Nasılsın?” demek zor olmasa gerek. Ama işte… Her sene nasıl geçiyorsa, bu sene de acısıyla tatlısıyla geçti gitti.
Sevmeyin bu dünyayı fazla…
Dünya dedikleri koskoca bir mezarlık. Nice yiğitleri bağrına bastığını unutmayın.
Beni yakan ise cahilliğin rüzgârı…
İnsan bilmeyenin elinde kül oluyor. Hayallerim yarına, bugünlerim bana yabancı kaldı.
Bakıyorum da; yanar dönerler itibar görüyor.
Yaşamak güzel ama huzur yok. Bu şehir, bu dünya bana yabancı artık.
6 Şubat…
O gün tüm sevdiklerim kuş olup uçtu. Koca şehirde yapayalnız kaldım. Kime güvendiysem sırrımı ortaya saçtı. Ağzı sağlam bir dost bulamadım.
Sonra durdum, düşündüm…
Bir kapı aradım. Bir dergâh…
“Ya Rabbi, sana gelmek istiyorum, beni kapından kovma” dedim.
Sanayicilik, tüccarlık… Hepsi boş. Gönül olmadıktan sonra neye yarar?
Kara gözlü hayat…
Temmuz sıcağında başıma kar yağdırdın. Zaman acımadı, su gibi aktı gitti. 2025 de böyle geçti işte.
Ozanın dediği gibi:
“Güzelliğin yoktur ama kendini sevdirişin vardır.”
Hayat da öyle… Bizi yoran ama yine de bırakamadığımız bir sevda.
Bu sene de böyle oldu.
Ne diyelim…
Hayırlı günler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.