
Gülay Doğan
Kuduz İt İsrail Ne Kadar Saldırı!
Kuduz İt İsrail Ne Kadar Saldırı!
Orta Doğu, bir kez daha tarihin dönüm noktalarından birini yaşıyor. 13 Haziran 2025 tarihinde İsrail'in, İran’ın nükleer programına ve üst düzey askeri komuta kadrosuna yönelik gerçekleştirdiği saldırılar, yalnızca İran’ı değil; tüm bölgeyi ateşe atacak fitili yeniden ateşledi.
İran, bu saldırı ile sadece can kaybı yaşamadı; yıllardır inşa ettiği askeri ve stratejik altyapının da ciddi şekilde hasar aldığını gördü. Ülke içinden gelen açıklamalar, İran'ın en az 10 yıl geriye gittiğine işaret ediyor. Saldırılarda, İran Devrim Muhafızları'nın sembol isimlerinden Hüseyin Selami, Muhammed Bakıri ve Amir Ali Hacizadeh’nin hedef alınması, işin ne denli büyük olduğunu gözler önüne serdi.
İran, ilk aşamada 100’e yakın insansız hava aracı ve füze ile karşılık verdi. Ancak İsrail, bu saldırıların büyük kısmını hava savunma sistemleriyle bertaraf ettiğini duyurdu. Fakat karşılık bu kadarla kalmadı. 13 Haziran akşam saatlerinde, İran Tel Aviv yakınlarındaki Ramat Gan’a balistik füzelerle saldırı düzenledi. Patlama alanında sırtında yaralı bir kızı taşıyan bir kurtarma görevlisinin görüntüsü, savaşın sivil yüzünü tüm dünyaya gösterdi.
Tel Aviv'in merkezinden yükselen dumanlar, yalnızca bir füzenin izi değildi. Aynı zamanda, yeni bir bölgesel savaşın, hatta küresel bir kırılmanın habercisiydi.
Sırada Ne Var?
İran tarafı, saldırıya dair istişarelerin sürdüğünü ve sürecin devam edeceğini belirtti. Uzmanlar, İsrail'in bu tür saldırılarla İran’ı müzakere masasında zayıf düşürmeye çalıştığını, özellikle 15 Haziran’da yapılacak ABD-İran nükleer görüşmelerine müdahale amacı taşıdığını ifade ediyor. İsrail, bu görüşmelerden kendisi için olumsuz bir mutabakat çıkmasını istemiyor. ABD-İran arasında oluşabilecek bir uzlaşmayı engellemek adına süreci provoke ediyor.
Ancak burada kilit bir soru var: İran’ın vereceği her cevap, onu daha da kaybedeceği bir girdabın içine mi çekecek?
Zira şu anda tırmanmanın kontrolü İsrail’in elinde gibi görünüyor. Her İran hamlesi, daha sert bir İsrail yanıtıyla karşılaşıyor. Buna rağmen İran, iç kamuoyu ve dış ittifaklar açısından sessiz kalma lüksüne sahip değil. Tahran yönetimi, rejimin meşruiyetini korumak adına mutlaka bir yanıt üretmek zorunda.
Bir Rejimin Direnci ve Zaafları
İran, tarihsel olarak dayanıklılığını defalarca ispatlamış bir ülke. 1980-88 arasında süren İran-Irak Savaşı’nda, tüm Arap dünyası ve ABD'nin desteklediği Saddam Hüseyin’e karşı gösterdiği dirayet, bugün hâlâ hafızalardadır. Ancak son yıllarda içeride ciddi bir toplumsal muhalefetle karşı karşıya olan Tahran, artık o dönemki kadar “tek vücut” değil.
Analistlere göre, bugün İran’a uygulanan askeri ve psikolojik baskı, 1991’de Saddam Hüseyin’e uygulanan Körfez Harekatı'nın daha modernize ve rafine edilmiş hali. Rejim; dışarıda büyük bir düşmanla savaşırken içeride kendi halkıyla da karşı karşıya kalıyor. İşte bu ikili baskı, İran için süreci daha da zorlu hale getiriyor.
Orta Doğu’da Dönüşüm Başladı
İsrail’in bu saldırıları, sadece İran’a değil, onun etki alanındaki Hizbullah ve Hamas gibi yapılara da bir mesaj taşıyor. Hasan Nasrallah ve İsmail Haniye’nin suikaste uğraması bu stratejinin parçası olarak görülüyor. İran yanlısı rejimlerin zayıflaması, Orta Doğu'da büyük bir dönüşümün işareti. Şimdiye kadar bölgesel güç olan İran, bu süreçte yalnızlaşabilir.
Öte yandan, İsrail'in İran'dan elde ettiği stratejik belgeler ve istihbarat bilgileri, savaşı sadece askeri değil, istihbari düzlemde de sürdürdüğünü gösteriyor. Bu da savaşın boyutlarının çok daha derin olduğunu ortaya koyuyor.
Sonuç Yerine: Yanan Sadece Ortadoğu mu?
Bölgedeki gelişmeler artık klasik bir “İran-İsrail düşmanlığı”nın çok ötesine geçmiş durumda. Bu çatışma, hem bölgesel haritaları yeniden çizecek hem de küresel güç dengelerinde sarsıntılar yaratabilecek potansiyele sahip.
İsrail, savaşın tırmanış kontrolünü elinde tutmaya çalışıyor; İran ise dirençli bir rejim olarak hem içerideki meşruiyetini korumaya hem de caydırıcılığını sürdürmeye çabalıyor. Ancak unutulmamalı ki bu iki ülke arasındaki her çatışma, sivil hayatlara mal oluyor, şehirleri yıkıyor ve insanlığı geri götürüyor.
Ortadoğu, bir kez daha kanlı bir satranç tahtasına dönerken, kazananı olmayan bir oyunun içindeyiz. Ve bu oyunda, sadece piyonlar değil; çocuklar, kadınlar, masumlar da kaybediyor…
insanlar ölüyor, soy kırımcı katil, terörist İsrail Müslüman kanı akıtmaya devam ediyor..
Türkiye tehditler savuruyor..
Hayırlı günler
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.