Gülay Doğan
Hira’nın Sessizliğinden Sevr’in Karanlığına
Hira’nın Sessizliğinden Sevr’in Karanlığına: Peygamber İzinde Bir Yolculuk
Kutsal topraklara gelen her Müslüman, ilk fırsatta Mekke’nin iki mübarek mekânına yönelir: Cebel-i Nur’daki Hira Mağarası ve Sevr Dağı’ndaki Sevr Mağarası. Çünkü her biri, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) hayatının dönüm noktalarını içinde saklayan mukaddes mekânlardır. Bu yolculuk, yalnızca bir ziyaret değil; bir iz sürme, bir özlem giderme, bir teslimiyet imtihanıdır.
Rivayet edilir ki bir gün dağ sallanıp titrediğinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kayalara hitap ederek,
“Ey dağ! Zira senin üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve iki şehit vardır. Dur!” buyurmuş; deprem o anda dinmiştir. Gün gelmiş, bu sözden Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın şehadetleri anlaşılmıştır.
Hira: Vahyin İlk Nefesi
Cebel-i Nur… Adı bile sanki ruhu aydınlatır. İşte bu dağın zirvesinde yer alan Hira Mağarası, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kırk yaşına kadar her Ramazan’da inzivaya çekildiği, tefekkür ettiği, ibadetle sükûna erdiği mekândır.
Peygamberimiz gelirken taşlar selavat getirdi , bugün o sesi duyan var mı ? Peygamberimizin kokusunu almak ve doya doya yaşamak Sevgili okurlarım : Eskiden Hira’dan Kâbe’nin kapısı bütün ihtişamıyla görünürdü. Bugün dev gökdelenler o bakışı kapatsa da, o kutsiyet hâlâ yerli yerindedir. O taşlar, sıradan taşlar değildir. Rivayetler, Peygamber Efendimize (s.a.v.) selâm eden, ayrılış vaktinde “Bir daha ayak basmayacak” diye ağlayan taşlardan bahseder.
Ve bir gece… O müstesna gecede, gecenin tam yarısında, seher vaktine dakikalar kala Hira’nın sessizliğini beklenen bir ses bozdu. Vahiy meleği Cebrâil (a.s.), en güzel insan suretinde, mis kokular içinde göründü ve o ilk hitap geldi:
“Oku!”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mahviyetle,
“Ben okuma bilmem.” dedi.
Üç kez tekrar eden bu hitabın ardından, Cebrâil (a.s.) Alak Suresi’nin ilk ayetlerini okudu:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku…”
İşte vahiy böyle başladı. Karanlık geceden, bütün insanlığın aydınlandığı bir sabah doğdu.
Sevr Mağarası: Hicretin Nefes Kesen İmtihanı
Yıllar sonra, Hira’da başlayan nurlu yolculuk bu kez Sevr Dağı’nın karanlık mağarasına uzanıyordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicret için yola çıktığında, yanında en sadık dostu Hz. Ebû Bekir (r.a.) vardı. O öyle bir sadakat örneği gösteriyordu ki, yol boyunca bazen Önden yürüyüp yolu kontrol ediyor, bazen arkada kalarak tehlikeyi kolluyordu. Peygamberimiz (s.a.v.) sebebini sorunca şu cevabı verdi:
“Sizi korumak için yâ Resûlallah… Önünüzü de arkanızı da gözetmek istiyorum.”
Cuma gecesi Sevr Mağarasına vardılar. Müşrikler ise iz sürerek mağaranın tam önüne kadar geldiler. Ancak Allah’ın yardımı apaçık ortadaydı: Kapıda örümcek ağları, güvercin yuvaları ve yıllardır kimsenin dokunmadığını düşündüren bir hâl…
Böylece müşrikler geri döndü; planları akim kaldı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir (r.a.), Sevr’in karanlığından Medine’nin aydınlığına doğru o büyük hicret yolculuğuna devam ettiler.
Bu mukaddes hatıralar, Müslümanların gönlünde her zaman canlıdır. Hira’da vahyin ilk nefesini, Sevr’de hicretin sarsılmaz imanını düşünürken anlıyoruz ki; bu yolculuk yalnız bir tarih değil, her müminin kalbinde devam eden bir manevi seferdir.
Bu ziyaretlerde bunu yaşamak gerek : Umre veya hac yapıyorsak burayı anlayarak yaşamak gerek ! vs.
Hayırlı Günler Diliyorum
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.