Yokluğun İçinden Güçlü Bir Direniş
Ne bombalar susturdu, ne açlık tüketti... Bu direniş, yokluğun içinden doğdu.
Bilgisayarımın başına geçtiğimde, gündem geniş: savunma sanayi, yerli hamleler, dış politikadaki gelişmeler… Hepsi ayrı ayrı önemli. Ama ekranın ışığına değil, gözümün önüne düşen karanlığa takılıyor zihnim. O karanlık, Gazze. Kalem, başka bir yöne gitmiyor. Gitmemeli.
Çünkü orada bir halk; bombaların, açlığın, susuzluğun, kuşatmanın ortasında nefes almaya çalışıyor. Yardımların engellendiği bir coğrafyada, çocuklar kemikleri dışına çıkacak kadar aç. Yaşlılar, bir yudum su hasretiyle toprağa düşüyor. Yiğitler, evlatlar, dava için direnenler, her gün şahadete yürüyor.
O şehirde artık hava değil, acı solunuyor. Gazze yanıyor. Ve dünya hâlâ susuyor.
Gazze’de bir çocuk, geceyi molozların arasında geçiriyor. Kudüs’te bir genç, sabah namazına gitmek için asker kontrolündeki sokaklardan geçmeye çalışıyor. Su yok. Elektrik yok. İlaç yok.
Umut?
O hâlâ var.
Çünkü bu halk, yokluğun içinden doğan bir direnişi sırtında taşıyor. Her bomba, sabrı biraz daha büyütüyor. Her yıkım, inancı yeniden örüyor. Bu direniş; tanklara değil taşlara, zırhlılara değil yüreklere dayanıyor.
Bazen düşünüyorum…
Bir ekran görüntüsü gibi geçti gözümün önünden: 57 İslam ülkesi.
Peki, neredeler?
Gazze, sadece bir şehir değil. Direnişin aynası. Bizim aynadaki hâlimiz. Ne görüyoruz orada? Batı'nın ikiyüzlülüğünü… İslam âleminin suskunluğunu… Korkuyla koltuğuna yapışmış liderleri, parçalanmış ümmeti…
Kimileri Amerika'nın esiri olmuş, kimileri Siyonist taşeronu. Mezhep kavgalarıyla dağıtılmış, kardeşliği yitirmiş bir coğrafya.
Belki de asıl yokluk bu: birlik yokluğu.
Ve bu sessizlikte bir umut arıyor insan. Acaba gerçekten, kimse mi görmüyor?
Görüyorlar elbette. Ama susmak… daha mı kârlı?
Sessizlik öyle derin ki, yankı bile yapmıyor artık. Belki de şimdi, lafların değil imzaların konuşma vaktidir.
Fransa ve İngiltere’nin Filistin’i tanıma yönündeki açıklamaları nasıl gelişir?
Fransa ve İngiltere, yıllardır iki devletli çözümden yana olduklarını dile getiriyor. Ama bu, sadece sözde kalıyor.
Filistin’i resmen tanıma konusunda somut bir adım hâlâ yok. 2014’te Fransa Ulusal Meclisi’nde alınan sembolik tanıma kararı umut vermişti. 2024’te Gazze’ye yağan bombaların ardından Fransa Dışişleri Bakanı şöyle dedi:
“Filistin’in tanınması artık tabu olmamalı.”
Uzun yıllardır konuşulmayan, ertelenen, tartışılmasından dahi kaçınılan bir meseleydi bu. Artık açıktan gündeme gelmeli.
İngiltere’de ise özellikle İşçi Partisi iktidara yaklaştığında bu konu daha çok gündeme geliyor. Kamuoyunun baskısı, insan hakları savunucularının sesleri, İsrail'in vahşetine karşı artan tepkiler bu iki ülkenin tutumlarını yavaş yavaş değiştiriyor.
Ama değişim çok yavaş…
Çünkü bir tarafta ABD’yle kurulan stratejik bağlar, diğer yanda Avrupa Birliği içinde birlikte hareket etme arzusu bu süreci sürekli frenliyor.
Yine de artık bu tanıma meselesi bir ihtimal değil; bir mecburiyet.
Er ya da geç, o imzalar atılacak. Ama ne acıdır ki, her geç kalan gün, nice cana; nice masum yüreğe mal oluyor.
Şu gerçeği artık görmek zorundayız:
Gazze, çağımızın en büyük zulmünün yaşandığı yer değil sadece... Aynı zamanda iffetin merkezi, direnişin adı, onurun son kalesidir.
Ve bütün bunlar olurken, biz hâlâ “medeniyet” naraları atanların sessizliğine mi inanacağız?
Medeniyet, bombalarla sınanmaz. Medeniyet, Gazze’deki bir annenin sabrıdır. Kudüs’teki bir gencin kıyamıdır.
Asıl medeniyet, Türk’ün ruhunda; Ecdadın vakur adaletinde, Selçuklu’da, Osmanlı’da gizlidir.
Eğer yeniden bir medeniyet inşası olacaksa, onun kıvılcımları İstanbul’dan doğacaktır. Çünkü biz hâlâ vicdan taşıyoruz. Hâlâ utanç duyuyoruz. Ve hâlâ direnişi anlayacak yüreğe sahibiz.
Birleşmiş Milletler suskun. Avrupa sağır. Amerika zalimin yanında. Dünya gözünü kapamış.
Ama bir yerden ses yükselecek. Ve o ses, Anadolu’dan yükselecek.
Anadolu sadece bir coğrafya değil… Bir umudun adıdır. Mazlumun son sığınağıdır.
Ve özgürlüğün meşalesi yeniden bu topraklarda yanacaktır. Çünkü bu topraklarda hâlâ adalet var. Hâlâ vicdan var. Ve hâlâ direniş var.
Muhabbetle…