Tüketiciyi Kim Koruyacak
Bir zamanlar özel sektörde ve Devlet Kurumlarında çalışan, şimdilerde ise emekli olmuş çok değerli arkadaşlarım var. Milliyetçi / Muhafazakâr görüşteki bu arkadaşlarımla haftada bir birlikte olmaya özen gösteriyoruz. Bazen bir dostumuzun bağında, bazen bir çay bahçesinde oturup, çaylarımızı yudumlarken her konuda sohbet yapıyoruz. Son aylarda sohbetlerin konusu genellikle hayat pahalılığı, işsizlik, üniversite mezunu gençlerin geleceği gibi mevzular...
Bir zamanlar sözleri dinlenen, akıl danışılan bu kudretli ve dirayetli insanlar; ‘son yıllarda ülkenin iyi yönetilmediğine, iç ve dış siyasette büyük yanlışların yapıldığına, fakir fukaranın kime emanet edildiğine, yapılan yolsuzluklarla ülke kaynaklarının talan edildiğine’ inanır hale gelmişlerdir. Bu insanların bu şekilde düşünme sebeplerinden bir bölümü ise şu şekilde ifade edilmektedir.
Bir yanda başıboş yükselen fiyatlar, bozuk, hileli, kalitesiz mallar… Diğer yanda ‘içlerinde ne ararsan bulunan’ Alış Veriş Merkezleri ve her köşe başında arzı endam etmiş Zincir Süper Marketler. Sergilenen ürünlerin kaça alınıp kaça satıldığı ve bu ürünlerin hangisinin insan sağlığına yararlı hangisinin zararlı olduğu asla bilinemeyen inanılmaz pahalı binlerce hileli ürün…
Temizlik reyonlarında yüzlerce markanın binlerce ürünü müşterilere; ‘beni al’ diye göz kırpıyor, alsan vay almasan vay ki vay. Virüs öncesine göre fiyatları birkaç misli artmış. Fiyatlar el yakıyor dersem inanın yalan olmaz. Üstelik bu ürünlerin tamamı elbette her biri aynı zamanda etrafa ölüm saçan güçlü bir zehir…
Gıda reyonunun; temizlik reyonundan hiç bir farkı yok. Buradaki ürünlerin tamamı da plastik ambalajlar içerisinde. Tadına tuzuna bakma şansınız yok. Alacağınız birçok ürün almak istediğiniz ürün olmayacağı kesin. Özellikle et, et sucuğu, bal, yağ, süt, yoğurt, peynir gibi ürünler bana hiç ama hiç güven vermiyor…
Meyve ve sebze reyonlarında mevsim yaz mı, yoksa kış mı belli değil. Kışın; karpuz, kavun, kaysı, şeftali, nektar, kiraz, çilek, erik bulunabiliyor. Olmayan tek şey, bu meyvelerin tatları… Allah sizleri inandırsın ‘hiç birisinin tadı kendi tadına’ benzemiyor!
Beni tanıyan ve yazıyı buraya kadar okuyan kardeşlerim; ‘Senin gibi emekli bir öğretmenin bu marketlerde bu alış veriş merkezlerinde ne işi var’ diyebilirler. Yerden göğe kadar haklılar. Bu yerler bana ve benim gibilere göre değil elbet. Emekli maaşımın tamamını mutfak için harcasam, yine de yetmeyecek. Artık biliyorum ve bu sebeple evin meyve ve sebze ihtiyacını semt pazarlarından temin etmeye çalışıyorum.
Pazarlarda almak istediğiniz ürünleri ellemeniz, seçerek almanız kesinlikle mümkün değil. Israrcı olduğunuz takdirde sözlü tacize ve hakarete uğramayı göze almalısınız. Hatta dayak bile yiyebilirsiniz. Malların üzerinde çoğunlukla fiyat etiketi yok. Bir maldan almak isterseniz, adam (satıcı) ne isterse istesin itiraz etmeyeceksiniz. Tezgâhta satılan malların üstü başka altı daha başka. Kısaca pazardan alınan mallar eve geldiğinde ne hikmetse değişiyor. Sebep, çünkü satıcının size gösterdiği ürünle sattığı ürün bir birinden çok farklı.
Bir etek dolusu parayı vererek çilek alacaksınız ama eve getirdiğiniz çilekten bir tane bile yiyemeyeceksiniz. Neden mi? Nedeni gayet açık, ‘çileği ellemenize müsaade etmeyen sahtekâr satıcı sizi kazıklamış’ da ondan. Hemen hemen tüm alışverişlerde maalesef durum aynen böyle! Pazarcılar için işler tıkır mı tıkır: ‘Fatura, fiş, pazarlık, seçmece, kredi kartı, veresiye’ yok.
Mallar, marketteki malların bir düşük kalitesi. Fiyatlar, birkaç kuruş daha ucuz. Satıcılar çok kaba. Tartışma var. Ağız dalaşı her saniye, uyarsan kavga hazır. Anlayacağınız; ‘Pazardan alışveriş akıl işi değil.’ Müşteriyi aldatma, kandırma pazarda olağan hale gelmiş. Yapılan alışverişler ne ahlaki, ne İslami, ne de insani. Müslüman görünüşlü bir adam tarafından aldatılmak inanın çok kötü. Yazık günah değil mi? Yapılan bu alışveriş esnafa hayır getirir mi?
Bu gibi hallerde ben hakkımı helal etmiyorum. Hile yapanları ve bunlara mani olmayan yetkilileri Allah’a havale ediyorum biline!