Sığınmacılar ve Şükürsüzler
Bugünlerde erken kalkan taşı sığınmacıların kafasına atmaya çalışıyor! Sığınmacılar elbette ortalıkta başıboş gezen birileri olmamalı. Kimsenin ırzına, namusuna, canına ve malına zarar vermemelidir. Kimseye en ufacık bir kötülük yapmalarına müsaade edilmemelidir. Hasta ruhlu, başkalarına zarar verme eğilimi gösterenler kolluk kuvvetlerince mutlaka engellenmeli ve derhal sınır dışı edilmelidir.
Devlet; bu insanları sokaklara salmadan önce bir merkezde uzunca bir süre misafir etmeli, Türk halkının dilini, hukukunu, yaşam biçimini öğretmelidir. Kısaca ifade etmek gerekirse bu insanlar rehabilite edilmelidir. Türk halkıyla uyum içerisinde yaşamayı becerebilecek davranışları kazananların sokağa çıkmasına ve yaşam alanlarına girmesine müsaade edilmelidir. Bu insanlar; Türkiye’de geçici bir süre misafir olduklarına ve ülkelerine geri döneceklerine mutlaka hazırlanmalıdır.
Bunlar yapılıyor mu? Bilmiyorum… Zannetmiyorum… Sığınmacı meselesini sadece ‘Ensar ve Muhacir’ inancı üzerinden çözmeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Bu davranış biçimi günümüz için uygun da değildir. Mahalle kavramının yok olduğu, komşuluk ilişkilerinin nerdeyse sıfırlandığı, aynı evde yaşayanların kendi odalarından dışarı çıkmadığı bu zaman diliminde ‘Ensar ve Muhacir’ hukukundan bahsetmek doğru değildir. Bu düşünce asla kabul görmez. Bu devirde kimse ‘kendi öz yurdunda parya’ olmaz.
Devleti idare edenler ve Devleti idare etmek isteyenler akıllarını başlarına almalıdır. Bu(sığınmacılar) ve benzeri meseleler Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak komisyonlarda görüşülerek, tartışılarak ama sonunda mutlaka uzlaşılarak çözülmelidir. ‘İt dalaşı’ vari davranışlarla, halkı korkutarak, aralarında kin ve nefret oluşturarak bu meseleler çözülemez… Yakın geçmişimize bakıldığında çözülemediği görülecektir.
Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da ve en son Ukrayna’da oynanan oyunlar bellidir. Bu ülke halklarına yaşatılan savaşlar sonucu milyonlarca insan vatanlarından göç ettirilmiştir. Bu savaşlar Emperyalist ülkeler tarafından çıkartılmaktadır. Savaş öncesi taktikler ve uygulamalar hiç değişmemektedir. Aynı oyunlar bizde de defalarca oynandığı için biz bu oyunları biliyoruz. Biz inşallah o oyunlara gelmeyiz…
Kimmiş bu Şükürsüzler?
Paramızın değeri çok düştü. Ne yazık ki Dolar 15 Lirayı geçmiş durumda. ‘Paramız pul oldu’ denilebilir. İnsanlarımızın çok büyük bir oranı ‘fakir’ tanımlamasına dahil oldu. Memurlar, Emekliler, Küçük Esnaflar, Asgari Ücretle Çalışanlar karnını doyuramaz durumdalar. Bırakın araba, ev almayı, evlerine meyve, tatlı, dondurma, firik girmez oldu. Hanımına ve çocuklarına harçlık veremez duruma geldiler. Bu durumdan şikâyet edenlere kimsenin ‘Şükürsüz’ demeye hakkı yok…
Beyefendi azını açtığında kendi halkına kızıp duruyor. O ne yaparsa sünnet ya, vekilleri de aynı davranış içerisindeler… Çarşıda pazarda her şey varmış. Onu biz de biliyoruz. Maşallah Çarşı, Pazar ve marketlerde yok yok. Raflarda, tezgâhlarda boş yer yok. Karpuz, kavun, muz, ananas, kivi, çilek, armut, erik, yenidünya, çağla… Fiyatlar mı? Baka baka ezberledik inanın. Peki alan var mı? Yukarda saydıklarımdan alan kimse yok.
Karpuzun kilosu 12 lira. Kavunun 14, Muzun 22, Ananasın 35, Kivinin 22, Çileğin 25, Armutun 20, Eriğin 35, Yenidünya 15, Çağlanın kilosu 20 lira. Ortalık mal dolu ama insanlar alamıyor. Karı, koca ve çocuklardan bir kaçı çalışıyorsa belki o evlere bu meyvelerden azar azar giriyordur. Maraş gibi yerde karpuz, kavun, dondurma, tarhana firiği yemeyeceksin, sonra yıllarca peşinden gittiğin, oy verdiğin insanlara bu durumu anlatmaya çalışınca san ‘Şükürsüz’ denilecek. Zorumuza gidiyor ‘demeyin’ Allah aşkına.
Milletin çoğunluğu çocuklarına et, süt, peynir, domates, salatalık, kavun, karpuz, dondurma, firik, çerez götüremez durumdayken Milletin gözünün içine baka baka; ‘İlk defa konut sahibi olacaklara 2 milyon liraya kadar birinci el satın almalar için 10 yıla kadar vadeli, aylık yüzde 0,99 faizli konut kredisi sağlıyoruz’ demeyin… Vallahi zorumuza gidiyor…
Önce bir fakir fukaranın alım gücünü iyileştirin, karınlarını doyurun sonrasına Allah kerim…