Şam-ı Şerif ve Bilal-i Habeşî

Tekrar Şam’a dönen Bilal-i Habeşî, 641 yılında vefat etti. Şam'daki Babu’s-Sağir Mezarlığı’na defnedildi ve buraya Osmanlı döneminde küçük bir türbe yapıldı.

Şam-ı Şerif ve Bilal-i Habeşî

Maraş, bir dönem Halep'e bağlı bir şehir idi.

Milli Kahraman Aslan Bey, Halep Emniyet Müdürü iken Kahramanmaraş’a gelmiş ve milli mücadeleyi yürüten bir komutan olarak görev yapmıştır.

Bu konuları 12 Şubat’ta yazacağım.

Şam bizim için çok önemli bir şehir:

14 yıldır Şam’a gidemedim, bu yüzden özlem ateşi içimi yakmaktadır. Beni asıl yakan, Şam’da Emevi Camii’nde dört kişinin okuduğu sabah ezanı arasında Bilal-i Habeşî’nin sesini duyup onu yüreğimde yaşatmamdır. Mesele kulak meselesi değil; mesele yürek meselesi, mesele aşk meselesidir. Herkes bunu duyamaz!

Sevgili okurlarım, yüzlerce defa Şam’a gittim. Her seferinde Bilal-i Habeşî’nin kabrini ziyaret ettim.

Hoca efendi, kabri başında Bilal-i Habeşî’yi anlatıyordu:
“581’de Mekke’de dünyaya geldi, 641’de Şam’da vefat etti.” dediğinde, sanki onu görüyordum.

Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin müezzini, sahabesi ve ilk ezan okuyan kişisi... O, ne güzel bir insandır!

Bilal-i Habeşî, Habeşistanlı bir köle ailenin çocuğu olarak Mekke'de dünyaya geldi. Annesinin adı Hamâme, babasının adı Rebah'tır.

İslamiyet'i ilk kabul edenlerden ve bunu açıktan ilan eden ilk yedi kişiden biridir. Ümeyye bin Halef, kölesi Bilal’in İslam’ı seçtiğini duyduğunda, onu vazgeçirmek için ağır işkencelere başvurdu. Bilal’in işkenceler karşısındaki direncinin Mekkeli müşrikleri çok etkilediği kaynaklarda yazılıdır.

Ümeyye bin Halef’in Bilal’e yaptığı işkencelere çok üzülen Hz. Ebu Bekir (RA), ona bu işkenceden vazgeçmesini söyledi. O da:
“Onun ahlakını bozan sensin, onu bizden uzaklaştıran senden başkası değildir,” dedi.

Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir şu cevabı verdi:
“Benim yanımda senin şu kölenden daha güçlü ve kuvvetli bir köle var. Hem de senin dinindendir. İstersen onu al, bunu bana ver.”

Ümeyye bin Halef, bu teklifi kabul etti ve diğer köleyi aldı. Bilal’i ise Hz. Ebu Bekir’e verdi. Böylece Hz. Ebu Bekir, Bilal’i işkenceden kurtarmış oldu. Bilal azat etti, kardeşim dedi..

Aynı zamanda Kölelikten de kurtularak hür insan ünvanını almış oldu..

Bilal-i Habeşî, 622 yılındaki hicrete katılarak Mekke’den Medine’ye geldi. Medine'de Müslümanlar, namaz vakitlerinin bir şekilde bildirilmesi gerektiğine karar verdiler. Ancak bunun ne şekilde olacağı konusunda fikir birliğine varılamadı. Bu sıralarda Abdullah bin Zeyd, gördüğü bir rüyayı Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV)’ye anlattı. Rüyasında ezanın bugünkü şeklini duymuştu.

Bunun üzerine Peygamberimiz, duyduğu ezanı Bilal’e öğretmesini ve bundan sonra namaz vakitlerinin ezanla duyurulacağını bildirdi.

Böylece ilk ezanı okuyan (müezzin) Bilal oldu. Bir süre sonra Hz. Bilal-i Habeşî, sabah ezanına "Essalâtü hayrun minennevm" (Namaz uykudan hayırlıdır) şeklinde bir ekleme yaptı ve Sevgili Peygamberimiz, “Bilâl, bu ne güzel söz!” diyerek onu tasvip etti.

Bilal-i Habeşî, Bedir, Uhud ve Hendek dahil Sevgili Peygamberimizle beraber tüm savaşlara katıldı. Efendimizin vefatı üzerine Medine'de adeta deliye dönen Bilal, ben burada yaşayamam diyerek Şam’a yerleşti. Halid Bin Velid ile Şam’a geldi ve burada yaşamaya başladı.

Bilal-i Habeşî, bir gün gördüğü bir rüya gördü : Peygamber efendimiz rüyasında : “ Bu ayrılık yetmez mi ? Beni ziyarette gelmeyecek misin ?) sözü üzerine Şam’dan Medine’ye geldi. Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin’in ricası üzerine sabah ezanını okudu. Bilal’in sesini duyan halk yataklarından fırladığı gibi sokaklara döküldü. Öyle ki, çıplak bir şekilde dışarı çıkanlar bile oldu. Herkes birbirine:
“Peygamberimiz yaşıyor mu? Bilal geri mi geldi?” diye sorarak gözyaşları içinde ezanı dinledi. O günleri hatırlayan halk, hıçkırıklarla sokaklara doluştu.

Tekrar Şam’a dönen Bilal-i Habeşî, 641 yılında vefat etti. Şam'daki Babu’s-Sağir Mezarlığı’na defnedildi ve buraya Osmanlı döneminde küçük bir türbe yapıldı.

Bilal-i Habeşî’nin mezarı başında onun mübarek kokusunu duyan ve onun okuduğu ezanı yüreğinde hissedenler, Şam ve Suriye topraklarının ne olduğunu çok iyi bilir. O topraklar bizim Müslümanların toprakları bunu bilir !..

“Suriyeliler gitsin, ne işimiz var Suriye’de” diyen maneviyattan yoksunlara söylenecek tek söz:
“Allah kâmil iman versin!”

İyi günler dilerim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri