Ötekileştirmek
Günümüzün en büyük problemlerinden birisi bence birlikte yaşamamız gereken insanların bir bölümünü “öteki” olarak kabul edip onları hor görmek, uğursuz kabul etmek hatta yok saymak gibi bir yanlışa düşüşümüzdür.
Sokağa çıktığımızda insanların siyasi görüşlerine, mezheplerine, milliyetlerine, sahip oldukları servetlerine, tuttukları spor takımlarına, oturdukları mahallelere, alışveriş yaptıkları AVM lere göre ayrıştıkları net bir biçimde görülmektedir.
Adı açıkça konmasa bile bazıları “öteki” olarak algılanmakta; ötekinin farklı olduğuna, yanlış düşündüğüne, yanlış davrandığına, bu yüzden de onunla uzlaşılamayacağına inanılmaktadır.
Birbirlerini “öteki” olarak tanımlayanlara arasında, görünmeyen ama varlıkları hissedilen sanal duvarlar oluşmaktadır. Hatta duvarın iki yanındakiler maalesef birbirlerini “hasım” olarak görür hale gelmek üzeredirler.
Bu konuda Prof. Dr. Üstün Dökmen Hocamız bakın neler söylüyor; “Zihnimizdeki ‘önyargılar’ ile karşımızdaki ‘öteki’ arasında karşılıklı etkileşim vardır. Önyargılarımız arttıkça ötekini giderek daha itici ve tehlikeli algılamaya başlarız. Ötekinden kaçındıkça ve onunla çatıştıkça da ona ilişkin yeni ve daha güçlü önyargılar ediniriz. Ötekiyle aramızda bir duvar varsa, bu duvarın harcı önyargılarımızdır. Önyargılar zaten dünya çapında bir sorundur, tarih boyunca sorun olmuştur. Bunların kasıtlı olarak körüklenmesi ise, insanları öğüten bir dünya çıkarıyor ortaya.
Duvarın öte tarafındakilere yönelik önyargılar, saldırganlığa, savaşlara yol açar. Duvarın bu yanındakiler için duvarın ötesindeki ötekiler, ruhsuz, duygusuz varlıklardır; acı çekmezler, üzülmezler, üzülseler bile bu önemli değildir. Onları öldürebiliriz, mümkün olursa köleleştirip istediğimiz gibi (her açıdan) kullanabiliriz, satıp paraya tahvil edebiliriz. Ötekiler her yönden kötü insanlardır, hatta insan bile sayılmazlar. Bir savaşçının dediği gibi, -maalesef- ‘En iyi öteki, ölü bir ötekidir.’
Özde, özette-sürekli unutuyor olsak da- tüm insanlar kardeştir; insanlar, birbirlerini ötekileştirdikçe, aslında kendi kendilerine eziyet etmekte, bindikleri dalı kesmektedirler. (Nasrettin Hoca’nın bindiği dalı kesme hikâyesi, dünden bugüne evrensel bir iletidir.) Ötekiyle aranızdaki duvarı, öteki altında kalsın diye yıkadığınızda, o altta kalabilir; ama siz de kalabilirsiniz.
Dünyaya yukarıdan baktığınızda, insanların birtakım önyargılarla birbirlerini ötekileştirmeleri, kendilerine koruma sağlar, karlıdır ama ahlaki değildir. Oysa insan, hem korunup hem ahlaki davranabilir. Ötekini yok etmek için akla gelmedik tuzaklar kurabilen insan, ötekiyle uzlaşmak ve birlikte yaşamak için de akla gelmedik yollar bulabilir. Öncelikle ötekiyle empati kurmak gerekir.”
Birlikte yaşamak durumunda olduğumuz insanları hor görmemiz, küçük görmemiz, yok saymamız ne insani ne de ahlakidir. Bu anlayışın ne dinimizde ne de örfümüzde asla yeri yoktur.
Bizler tam aksine Yunus Emre’nin ‘Yaratılanı severim Yaratandan ötürü’ deyişini kendimize yaşam düsturu edinerek, Yaradan tarafından yaratılan her şeye hoşgörü ile yaklaşma ve Yaradan’ın yaratmaya değer kıldığı canlı ve cansız varlıkların tümünü değerli kabul etmeyi benimsemişizdir.
Bu sebeple Milletimizin her ferdi kıymetli ve değerlidir. Aksi ispat edilmedikçe Yüce Türk Milletini oluşturan bireylerin tamamını kucaklamak gerekir. Kendi çıkarları uğruna bir başkasına iftira atmak, kara çalmak Allah’ın men ettiği kötü davranışlardandır. Bu hal; insanları sevgisizliğe, merhametsizliğe ve şefkatsizliğe (Allah muhafaza buyursun) hatta hatta imansızlığa götürür. Bu sebeple insanlarla olan ilişkilerimizde çok dikkatli olmak zorundayız. Kimseyi Ötekileştirmemeye dikkat etmeliyiz…