Maraş Sevdası Bizde!
Yirmi yedi Kasım akşamı balkonda oturuyorum. Gözlerim bulutlarda, güneş bana veda ederek el sallıyor. Yuvasına gitmek üzere kanat çırpan son kuşlar, sanki selama duruyorlar...
Daha az önce, sabah ezanlarıyla ufuktan "Merhaba" diyen güneş, bize küsmüş; dağların arkasına saklanmıştı. Bulutlar ise bize yerini gösteriyor, “Burada” diye. Hayati Vasfi Taşyürek ne güzel demiş:
“Güzel saçlarını dağıtmışın, ayna ile taraklarla küsmüşmisin!”
Ben de diyorum ki: Bulutlar, her yana dağılmışsınız. Güneş bizi bırakıp giderken siz de mi bize küstünüz?
Sevdam Maraş
Söküp atılmıyor... Bende mi kusur? Karşılıksız aşkın bedeli! Şöyle deniz kenarında, martıların sesleri arasında yaşamak isterim, ama bırakmıyor bu güzellik beni. Suç bende mi? Maraş...
Doğarken kök salmış Maraş aşkı, başka bir şey! Velisi, delisi, ulaması... Küskün Maraş, küskün mü? Bir kara sevda ki ya büyü ya sır. Sığmıyor kaleme, söze... Bulutlar dağınık, bizim özümüze dönük. Diyor ya, ben de diyorum ki:
Maraş, senin dağın, taşın, bulutların, güneşin bir başka güzel. Deli Poyraz olup etrafı yıksa da senden vazgeçemiyorum.
Tekke’den, Sakarya’dan, Serintepe’den kalkan güvercinler bulutlarla uçuyor. Örgüde bir başka, düzlükte bir başka... Gizlendiği zaman nazda bir başka; omuzda, yüzde bir başka... Kirpik olmuş, inmiş göze... Saçların, ipekten sırmadan tel tel yaratılmış. Teli bir ömre bedel yaratılmış. Sanki Allah Bekir için özel yaratmış bu şehri. Yaratan Rabbime şükür ediyorum, dostlarım...
Balkondan bu manzarayı görünce içimden daha çok yazmak geliyor, Bu yer Maraş
Maraş’ta gün batımını gördünüz mü? Senden bir şeyler alıp gidiyor... Mekke ve Medine’ye de gitsem, geri dönüp geliyorum. Maraş, sendeki bu aşk başka nerede var? Dört mevsim bir başka taze... Gün doğar, gün batar; Allahu Ekber sesleri arşa çıkar Maraş’ta.
Bir güvercin gibi yorgun, uzaklardan yar sesi gibi esiyor Poyraz’ın... Çatı uçursa, minare yıksa, ağaçları devirse de yine gözümü senden ayıramıyorum, Maraş.
Maraş, senin güneş bir başka güzel. Doğuşu, batışı; dağında, bağında... Bitmez, tükenmez bir güzellik. Suyu sert, yiğitleri mert; bir başka Maraş’ım.
Maraş’ın dağı, yaylası... Gülüşünde taze, serin bir rüzgar... Çiçek açmış dokunduğun bütün kalplerde. Hasretin içimde sonsuzluk kadar... Şaşırmış kalmışım birdenbire, çaresiz. Dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar gibi. Bir iki kare akşam fotoğrafıyla teselli oluyorum bugün... Maraş’ım.
Kabe yollarında... Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm. "Benim olmuş dünyalar!" diye sevinmişim. Sonra, "Maraş, Maraş!" demişim. Sevgili Peygamberimiz (SAV) ne güzel buyurmuş:
"Vatan sevgisi imandandır."
Boşa değil... Maraş’ım.
Güneş batarken, akşamüzeri... Rüyalarımıza giren o Ulagaz Tepesi, sırdan sır olan güneşin perdesi... Bulutlar bize selam gönderiyor. Bir vuslat gecesine çağırır bizi ve ansızın büyüler gözlerimizi. Saçları bağlar da gecenin bir vakti...
Bugün benim gibi sevdalı var mı? Bugün benim gibi deli? Yerlere serilmiş, yüreği kan içinde... Ben değilsem, kim şu adam? Bir zamanlar vardım, ben bendim. Bugün var olan neyin nesi, dostlar?
Ne doğan güneşe hükmüm geçer, ne batan güneşe... Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur... Beyaz güvercinlerim uçar da uçar... Akşam oldu, yavru kuşlar yuvasına konar da gider.
Bana bulutlardan gelen bu ilhamla hayırlı günler diliyorum.
İyi günler!