Kıskançlığın Gölgesinde Başarı
Hayatın ilginç bir tarafı vardır; bir insan ne kadar çalışır, çabalar, emek verip zirveye tırmanırsa, arkasından o kadar söz edilir. Sanki başarı, sadece alkış değil, aynı zamanda kıskançlık ve dedikodu da getirir. İnsan tabiatı böyledir; başarıyı görünce bir durur, düşünür, kendiyle hesaplaşır. Ama çoğu kez bu hesaplaşma cesaret ister. Cesareti olmayanlar ise dedikoduya sarılır.
İnsanoğlu, başarısını kıskandığı kişiyi aslında bir ayna gibi görür. O kişi, onun yapamadıklarını yapmış, cesaret edemediği adımları atmıştır. Bu ayna bazen rahatsız eder; çünkü insan kendi eksiklerini görmek istemez. Eksiklerini kabul etmek zordur, zaman ister, emek ister. Oysa iftira atmak, konuşmak, küçümsemek kolaydır. Kolay olan her zaman daha çok tercih edilir.
Hele ki küçük şehirlerde başarı daha da göze batar. “Benden daha iyi olmasın” düşüncesi, görünmez bir sis gibi insanların arasına yayılır. Birinin parlaması, diğerinin gölgesini uzatır. O gölge büyüdükçe de dedikodu çoğalır. Belki de bu yüzden en çok zirvedekiler konuşulur. Dağın tepesinde rüzgâr güçlü eser; zirveye çıkanın karşılaştığı rüzgâr da budur: kıskançlık rüzgârı.
Ego da bu oyunun önemli bir oyuncusudur. Başarılı olanı övmek yerine “Şansı vardı”, “Torpili olmasa yapamazdı”, “Bir bildiğimiz var” gibi cümleler üreterek kendini rahatlatır. Bu söylemler, kişinin iç dünyasında bir nevi pansuman görevi görür. Ama pansuman yaranın kendisini iyileştirmez; sadece üzerini örter.
Asıl gerçek şudur:
Başarılı insanın kusuru yoktur, konuşanların iç dünyasında çözülmemiş hesaplar vardır.
Çalışan, üreten, emek veren insan yoluna bakar. Çünkü bilir ki konuşan konuşur, çalışan kazanır. Dedikodu gölgede kalır, emek güneşte parıldar.
Ve hayatın adaleti budur:
Kim ne derse desin, başarıya laf işlemez.
Emek, sonunda mutlaka kendi hakkını alır.
Hayırlı günler Diliyorum