Firavun ve Musa
Döviz kurundaki çılgın yükselişle birlikte A’dan Z’ye artan fiyatlardan en çok etkilenen kesim elbette emekliler ve asgari ücretle çalışanlar. Bu kesim ne yazık ki bile bile ölüme terk edilmiş durumdalar. Aydan aya ellerine geçen sadaka hükmündeki paralarla geçinmeye çalışan bu insanların maaşları mutlaka iyileştirilmelidir.
Sosyal Sigortalar Kurumu’nun 2021 Mart ayı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 13 milyon 400 bin emekli ya da hak sahibi bulunuyor. Bu kitlenin en büyük sorunu, geçim sıkıntısı. Bunların yaklaşık 8 milyon 350 bini 4A, yani eski ifadesiyle Sosyal Sigortalar emeklisi. Yaklaşık 2 milyon 690 bin kişi 4B, yani Bağ-Kur’dan emekli olmuş. Yaklaşık 2 milyon 345 bin kişi de 4C, yani Emekli Sandığı emeklisidir.
Sosyal Sigortalar (4A) emeklilerinin ortalama maaşı 2 bin 206 lira. Bağ-Kur (4C) emeklileri ise ortalama olarak bin 684 lira emekli maaşı alıyor. Emekli Sandığı’ndan (4C) emekli olanların eline ise ayda ortalama 2 bin 735 lira geçiyor.
Yaklaşık 1 milyon 500 bin emeklinin bin 200 lira ila bin 420 lira emekli maaşı aldığı biliniyor. Asgari ücretin 2 bin 825 lira olduğu Türkiye’de, emeklilerin yüzde 70’i asgari ücretin altında maaş alıyor: 14 milyon emeklinin 8 milyonu yoksulluk sınırının altında kalan bir gelirle yaşıyor. Bunların yaklaşık 1,5 milyonu ise maalesef açlık sınırının altında yaşıyor.
Emeklilerin ve asgari ücretlilerin refah düzeyi mutlaka arttırılmalı. Emeklilere; ‘doğalgazı, suyu, elektriği, kalorifer ücretini ve temel gıda giderlerini rahatça ödeyebilecekleri’ bir maaş verilmelidir. Aksi takdirde bu insanlar bu kışı atlatıp bahara çıkamazlar. Kalplerinde bir nebze Allah korkusu olan yetkililer bu insanları ölüme terk etmemelidir.
Bilindiği gibi bu insanların maaş artışları Aralık ayında kısa adı TUIK olan kurumun açıklayacağı Yıllık Tüketici Enflasyon oranına göre belirleniyor. TUIK’ in açıkladığı oranlara ne yazık ki bu ülkede yaşayan hiç kimse gibi bende inanmıyorum. Neden mi?
Bende bir emekliyim. Aldığım maaşla kendimi, eşimi ve üniversiteyi bitirmiş ama henüz bir işe girememiş ve birlikte yaşamaya devam ettiğimiz üç evladımı geçindirmeye çalışmaktayım. Yani bir emekli maaşıyla beş yetişkin geçinmeye çalışmaktayız. Bana sabahtan akşama kadar yalan söyleyenlere tam inanacakken alışveriş yapmaya girdiğim kasabın, manavın ve mağazaların etiketleri, ödenmeyi bekleyen faturalar, bozulan araç gereçleri tamir eden esnafların talep ettikleri ücretler yalancılara inanmama mani olmakta.
Biz Milliyetçi/Muhafazakâr insanlar yalandan, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenlerden ve bizi kandıranlardan hiç hoşlanmayız. Musa’nın temsil ettiği saf ve temiz insanlara sürekli zarar veren, eziyet eden, köle gibi çalıştırıp aç bırakan, haklarını gasp eden insanları ‘Firavun’ ismiyle anar ve nefret ederiz.
Zalimlerin zulmü altında çaresiz kaldığımız dönemlerde bu Firavunları Allaha şikâyet ederiz. Çocuklarımıza, kardeşlerimize, dostlarımıza biraz daha sabredin deriz. Onlara; ‘Allah mutlaka her Firavun’un zulmüne son verecek bir Musa yollar’ deriz. Bildiğimiz diğer ‘Ata Sözlerini’ hatırlatarak sabretmelerini isteriz. İşte o Ata Sözlerimizden sadece bir kaçı:
"Her Firavun'un bir Musa'sı olur. Her zaman gemicinin istediği rüzgâr esmez. Her deliğe el sokulmaz, ya yılan çıkar ya çıyan. Her inişin bir yokuşu vardır. Hızlı koşan çabuk yorulur. Hırsızlık bir ekmek çalmakla, kahpelik bir öpüş vermekle başlar. Harman sonu dervişlerindir. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kimsenin babasından kalan miras değildir. Bu sebeple Milletin malı çar çur edilemez. Hele hele Milletin malı millete değil de yandaşlara asla peşkeş çekilemez. Neden mi? Çünkü Atalarımız der ki; ‘Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.’ Hesap döndüğünde hırsızlardan, uğursuzlardan hesap sorulur. Hesap bu dünyada sorulamaz ise öbür dünyada mutlaka sorulur. Bizden hatırlatması…