Dil Koparmak
Ülke genelinde etkili olan kar yağışı Kahramanmaraş’ımızı da beyaza bürüdü. Merkez ve ilçelerde 18 Ocak 2022 Salı günü yağmaya başlayan kar 24 saat aralıksız yağarak tüm pislikleri yok etti. Beyaza bürünen ve çevresine nurlar saçan bu şehir yediden yetmişe tüm yaşayanlarını mutlu etti.
22 Ocak Cumartesi gece yeniden yağmaya başlayan kar Pazar günü akşama kadar yağmaya devam etti. Kahramanmaraş; ‘beyaz gelinlik giymiş’ bir prensese benziyordu. İnsanlar sabahın ilk saatlerinde çocuklarını alarak sevinçle sokaklara çıktılar. Çocuklarıyla kardan adam yaptılar, kartopu oynadılar, kızak kaydılar…
Kar en çok çocukları sevindiriyor. Salı gününden beri onların keyfine gerçekten diyecek yok. Okulların tatil olması sevinçlerini ikiye, üçe katlamış. Sokaklar, parklar, bahçeler kısaca söylemek gerekirse evlerinin dışında kalan her yer onların olmuş. Etrafı dikkatlice dinlerseniz kuş cıvıltılarının yerini çocuk cıvıltılarının aldığını hemen anlarsınız.
Hani büyüklerimiz; ‘zahmet olmadan rahmet olmaz’ derler ya elbet zahmeti de var yağan karın. Hareketimiz kısıtlandı. Ana caddelerin dışında kalan sokaklara girilmez ve çıkılmaz oldu. Çok pahalı oldukları için tadını unutmaya başladığımız tüm sebze ve meyve fiyatları yeniden zamlandı. Doğal gaz fiyatı yüzünden yakmaya cesaret edemediğimiz kaloriferi karla birlikte gelen soğuk nedeniyle yakmak zorunda kaldık. Bunlar için ‘Yağan Karın Zahmetleri’ diyebiliriz.
Kar yağsa da yağmasa da kış zaten zor geçiyordu. İktidarın benzine, mazota, doğal gaza, elektriğe yaptığı zamlar sonrası a dan z ye kadar her şeye yapılan zam zaten fakir fukaraya kaldıramayacağı bir yük getirmişti. Bu kışın çok zor geçeceğini bir tek ‘Bay Kemal’ diye hafife alınan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dillendiriyordu.
Kemal Kılıçtaroğlu 13 Ekim 2021tarihinde yaptığı gurup toplantısında şunları söylüyordu. ‘Üst üste gelen zamlarla birlikte önümüzdeki kış çok zor geçecektir. Bu sebeple iktidar bir an önce Kara Kış Fonu’nu oluşturmalıdır.’ Keşke karakış fonu kurulsaydı. Kemal Kılıçtaroğlu’nun ne kadar haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
Dil Koparmak
‘Dil’ sözcüğünün Türkçede başlıca iki anlamı var: Birinci anlamı; ‘Ağız boşluğundaki tat alma organı.’ İkincisi ise; ‘konuşulan dil veya lisan.’ Dil yanlışları çoğu zaman basın yayın alanında ‘yaralar’ açar. Kötü bir sözün yüreklerde açtığı yaranın bazen kılıç yarasından daha derin ve öldürücü olduğu söylenir.
Yunus Emre, sözün hem ‘yıkıcı’ hem ‘yapıcı’ etkisini en güçlü biçimde yansıtan ozanlardandır. Onun şu dizeleri, sözcüklerin yerine göre nasıl olumlu ya da olumsuz işlev gördüğünü çok güzel anlatır: ‘Söz ola kese savaşı, söz ola bitire(kestire) başı’
‘Dil Yarası’ çoğu zaman kılıç yarasından daha derin oluyor. Kişileri, aileleri, sülaleleri bir birine düşürüyor. Yıllarca süren küskünlüklere hatta düşmanlıklara sebep oluyor. O yüzdendir ki Atalarımız; ‘söz gümüş ise sukut altındır’ demişlerdir.
Yine büyüklerimiz der ki; ‘Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir.’ Bu sebeple; ağzımızdan girenlere ne kadar dikkat etmemiz gerekiyorsa ağzımızdan çıkanlara da o kadar dikkat etmemiz gerekmektedir. Her şeye rağmen ‘Dil Koparmak’ hem doğru hem de iyi bir şey değildir. ‘Dile Biber Sürmek’ daha evladır.
Yoğun kar ile geçirdiğimiz bu haftanın yazısını Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Kar ve Hatıralar’ isimli şiirini okuyarak bitirelim:
Kar yağıyor, yine kar, yine kar, yine mahşer gibi kar.
Sanki güller içinde gülen taze kadınlar,
Bana beyaz buseler, beyaz buseler yollar;
Sanki güller içinde gülen taze kadınlar.
Bir rüya görür gibi gözümde sevinçler var.
Beyaz bir sükut işte: kar yağıyor, kar, kar, kar;
Sanırım ki uçuyor gözümde hatıralar.
Beyaz bir sükut işte: kar yağıyor, kar, kar, kar…